Son Filmler :
Yeni Filmler

True Detective 1. Sezon



True Detective
1. Sezon
imdb91
0cak - Mart 2014
8 Bölüm
TOP250 dizi'de 25. Sırada




Diziden Unutulmaz Diyaloglar:
- DİN bir DİL virüsüdür

- Bir Primat diğerine güneşi gösterip
"elindeki muzu buraya koymanı istiyor" dediğinden beri dinle kandırılıyoruz"

- Uçak kullanan zenciye ne denir?
- Bilmiyorum!
- Ne denecek pilot denir seni ırkçı pislik!

- Sadece bir hikaye var: Aydınlık Karanlığa karşı
- Gökyüzüne bakınca karanlığın sınırları çok daha fazla gibi gözüküyor.
- Haklısın, ama önemli bir detayı atlıyorsun, en başta sadece karanlık vardı...


* Zıt karakterlere sahip iki dedektifin bir seri cinayeti çözme dizisi...

* Dizide iki farklı zamanda olduklarını anlatan geçişler de çok etkileyiciydi...




* Dünya'da bıcakla kesilmiş gibi toplumlar ülkeler ikiye ayrılıyor yaşadıkları yerlerde. Dindar ve Aydınlar... Brexit - Trump ve Türkiye'de görüldüğü gibi dindarlar kantarın ağır tarafındalar... Lakin aydın kesim kendini hem fikir hem de zeka olarak sanatta bu tür başyapıtlarla hem bir adım önde olduğunu hissettiriyor. Hindistan gibi en tutucu ülkelerde bile PK örneğin çok ciddi din eleştirisi getirerek tüm defektler - kusurları ve hatta toplumu yanlış manipüle etmesi su üzerine çıkartılıyor.

Bu dizi çok ciddi bir din eleştirisi getiriyor. Tahta çubuklardan yapılmış çadırların cinayet delili olarak toplandığı her yerde, bu çubukların  ne manaya geldiğini sordukları bir rahip:
"Çocuklar bu çubuklar birleştirilerek oyalıyoruz" dediği sırada kadraj iki tahta çakılarak yapılmış HAÇcı gösterir duvarda.






Dizi metaforlar, simgeler ve ünlü psikiyatristlerin önemli keşiflerinden yola çıkarak hazırlanmış
Dizideki bir önceki uzun uyuşturucu karteli çökertilmesinde piyon olarak kullanılırken büyük hasarlar almış Rust karakterinin:
"Got a bad taste out there. aliminium,  ash, like you can smell the PSYCOSPHERE" sözü ile başlar.  sosyal çöküşün, toplumsal ahlaksızlığın bir çok emareleri, sözleri ve terimlerini içeren tam bir başyapıttır.




Rust karakteri bela bir uyuşturucu işi almasının sebebi de çok sevdiği ailesini kaybetmesinden kaynaklandığını öğreniyoruz. İnsanlıktan nefret edecek hale gelmiştir: "İnsanlık evrimini doğaya karşı öyle bir tamamlamıştır ki doğanın tamamen dışında ve karşısında yer almaya başlamıştır. İşte bu yüzden doğa kanunlarına göre bizler var olmaması gereken yaratıklarız."   Bu bize Matrix'in "İnsan bu dünyanın virüsüdür" uzun tiradını hatırlatır.
= MATRİX

Marty ise muhafazardır. Daha topluma uyum sağlamaya çalışır. İki kızı vardır. Biz bu iki kız'ın büyük olanı üzerinden bölgedeki ahlaksızlığın en küçük bireye kadar ne kadar etkilediğini öğreniyoruz. Marty tüm inancına ve değerlerine rağmen aldatmaktadır. Bu da bize muhafazakar yapılanma içindeki dindarların iki yüzlülüğünü çok güzel ifade eder.
Dizinin ilerleyen bölümlerde ergenlikten genç kızlığa geçtiği bir zamanda bir arabada iki erkekle basılacak olan kızın üzerinden de bu ahlaki çöküntünün devamında neler olacağının çok güzel işlendiğini anlıyoruz.




* Dizinin verdiği bir önemli mesaj'da güçlü olanın hiç bir zaman yargılanmadığı ve hep kendini kurtarmayı başardığı... Sonuçta Tuttle sülalesi bu tüm pisliğin merkezinde yer almaktadir. Rust işlerini tam yapamadıklarını söyler. TV muhabiri bu olaylar sonlanmıştır ve dedikoduların aksine Tuttle sülalesi ile bunun bir ilgisinin olmadığını söyler.

Dizi tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başarmıştır.
Mutlak izlenmesi gereken bir başyapıt...


I, Daniel Blake


I, Daniel Blake
imdb: 80
2016

* Politik Dram - Ağır Bürokrasi Eleştirisi

* Globalizm ve Kapitalizmin kaybedenlerine dair bir film

* Yılın İngiliz Filmi






* Sinema'nın insanların hayatından kesitler sunarak o toplum - o ülke - oradaki yaşam üzerinden bize bilgi vermesi yönündeki eserlerine bir başka değer veriyorum. Genelde bunlar üçüncü dünya ülkelerine ait filmler oluyor. Bu film kapitalizmin en güçlü ülkelerinden biri olan İngiltere'de bunu çok iyi başarmış.

* Bir Ken Loach filmi!


* Dünyanın en iyi 10 demokrasisi arasında gösterebileceğimiz, 7G'de bile sözü en çok geçen en güçlü ülkeler arasında yer alan, ülkenin vatandaşlarından biri olan Daniel Blake kendi deyimiyle tek başına bir evi bir günde yapabilecek yetenekte bir marangoz ustasıdır.
Katie iki çocuk annesi mağdur ve işsiz bir annedir. 
Junior Atilassi hem çalışıp hem de okumaya çalışan bir öğrencidir.
Film başta Daniel Blake ardından Katie ve kısaca Junior'un yaşadığı zorlukları anlatmaktadır.
İngiltere gibi çok büyük bir ekonomi Daniel Blake gibi yıllarca çalışmış bir ustasının kalp rahatsızlığını tanımaz. İşsizlik sigortasını alabilmesi için internet'i kullanabilmesi gerekmektedir. İş aradığını ispatlaması, bir takım formları doldurması ve takip etmesi için. Ama Daniel hiç bilgisayar kullanmayı bilmez, bugüne kadar gördüğü inşaatta çalışmış iyi bir ustadır. 
İngilizlerin ağır bürokrasisi altında ezilir... Ve hukuki mücadelesinin en önemli gününde kalbine yenik düşer. 




2 Çocuklu Katie ise çocuklarını bırakıp çalışabileceği bir ortamı yoktur. İngilizdir ve açlık sınırındadır... Çocukları yüzünden fakir maaşı alabilmesi için gitmesi gereken sosyal yardım kurumuna 5 dakika geç kaldığı için bu parayı da alamaz. Escortluk yapacak hale düşer.
Daniel, Katie'nin bu haline görünce aralıksız bir şekilde: "Bu Senin Suçun Değil" der.
Bu yönetmenin filmde yaptığı iki önemli sisteme karşı çığlıktan biridir.



Diğeri ise Daniel Blake'in kamu kurumunun duvarına yazdığı slogandır..

Lakin Katie'nin düştüğü en ağır trajik durum bu değildir. Yardım marketinde yaşananlar bu eskort durumuna düşmesinden çok daha insanın içini acıtır Katie'nin.. Katie aç kalmıştır. Oracıkta ilk kavuştuğu gıdayı hemen üstüne ve yere döke saça yemek zorunda kalır...

Yan hikayeler bile ülkenin yaşanmazlığını - altta olanın bürokrasi altında ne kadar ezildiğini anlatmaktadır.

Filmin en büyük ve tek  mizahı: Çin'de fabrikadan ayakkabı gönderen usta ile internetten yapılan futbol geyiği filmin  seyirciye nefes aldıran mizahla harmanlanmış sekansı. Lakin ancak bir futbol fanatiğinin anlayabileceği bir mizah olduğunu düşünüyorum... Ben biraz futbolu takip etsem de pek gülemedim... Ken Loach'u izleyen kitlenin de futbol ile çok yakın teması olmadığını düğündüğümden biraz bana uymamış gibi geldi... Sadece gerçekçi olması için kullanılmış..


* Ken Loach filmi ile Post Kapitalist duyarsızlaşmış toplum eleştirisini su üzerine çıkarmıştır.









BİZDEN ARAK: Emrah Filmleri
Film bizim sevgilsi hayat kadını olmuş filmlerine pek de uzak olmayan bir ağır dramdır.
Daniel kahvede briç oynamaktadır.
Biri gelir ve: "Daniel koş Katie'yi düdüklüyorlar" der...

kısa hikayeciklerden oluşmaktadır. Çinden ayakkabı getirten Junior'un hikayesi de öyle bir şeydir.
... Bu kadar olmasa da hakkat filmin temasında buna yakın küçük bir sahne yer almaktadır...

Sing Street



Sing Street
imdb:80
2016

* Yılın en iyi Avrupa filmi

* Yılın en iyi Müzik filmi

* Başyapıt

* Yılın İrlanda filmi

John Carney'in Once filmini çok beğenmiştik. Üstat çok da uzaklaşmamış sinematografisinde gene benzer nitelikte ve sıcaklıkta bir film çekmiş. Üstelik Once'ın müzikleri güzel bu ondan da güzel.
Ben öyle yeni bir şarkı dinlediğimde çok çabuk ona ısınamıyorum. Ama bu filmin orjinal şarkıları o kadar çabuk kendini sevdiriyor ki... İnanılmaz...
Üstüne bir de arada 80'lerin unutulmaz şarkılarını da duyup heyecanlanıyorsunuz.
Once'da da öyleydi...

Film bir sanat filmi durağanlığından uzak... Okul - Gençlik - Müzik Gurubu kurma heyecanı - Romantizm - Aile parçalanması dramı ana teması filmin... Yani büyük bir kısmı klişe...  Lakin eğlenceli insanı zaman zaman güldüren zaman zaman hüzünlendiren bir işleyişi var...   Yer yer absürt çoğu zaman gerçekçi durması da büyük bir başarı.

"Bir şeyleri güç kullanarak yıkmak kolay - Ama bir şey yaratmak çok zor"

Abisinin hep hayalini kurduğu planladığı şeyi kardeşi gerçekleştiriyor.
Abisi bu bağlamda ona çok mentorluk etmiş oluyor.

İzle izlet diyebileceğim güzellikte bir film.

Midnight Special


Midnight Special
imdb67
2016

Yılın başarılı bilim kurguları arasında.

Bağımsız sinemanın o yıla ait en iyi bilim kurgusu.





Yönetmen Jeff Nickols'ın benzer tatda bilim kurgusu Take Shelter'dan sonra merakla izlemek istediğim bir filmdi. Filmin konusu gerilimi çok iyi kurgulanmış, çocuğa bakış açısı üzerinden üçe bölünerek üç farklı kanaldan anlatıldıktan sonra da çok iyi bir final ile sonlandırılmış.

Dincilerin bakış açısından çocuk
Devlet görevlileri bakış açısından çocuk
Ailesi bakış açısından çocuk

Bu üç çatışma filmde yüksek bir gerilim yaratıyor. Yönetmen bu konuda çok güzel iş çıkarmış.

* Yılın izlenebilir filmlerinden...

Ağır Spoiler:
Çocuk acaba insanlığın geçireceği son evrime bir ışığa dönüştü, tüm radyo dalgalarını okuyacak bir beyne mi sahip oldu ve bu evrimi geçirmişlerin yanına mı gitti yoksa öküzlemesine bir uzaylı filmi mi? Yönetmen bıraktığı açık kapılardan biraz başka çıkarsamalar yapabiliyoruz bu filmde. Gene de babanın sorgulandığı sahnede hafif gözü parlaması bizi başka düşüncelere sevk etti.




I am Wrath

I am Wrath
imdb53
2016

* John Witch tuttu hadi biz de ona benzer bir şey yapalım.

* Bu filmin intikam benzeri filmi:
Law Abiting Citizen'dır..

Law Abiting Citizen bir baş yapıttır. Bu ise bir BOŞyapıt...

- izleme izlettirme -

Cell - Worst Adaptation Ever - Sinema Tarihinin en kötü uyarlaması

Cell
imdb43
2016

* Yılın zombi filmi

* Kadro - Yazar büyük beklenti yapan ama fiyasko ile sonuçlanan bir zombi filmi. Stephen King'in en çok satılan romanlarından birinin uyarlaması.

* İnsanlar cep telefonlarının etkisi ile birden zombiye dönüşmeye başlar.


* Bu filmden şunu anladık "Zombiler Güneş Batınca Çekmiyor"

Roman'ın kendine göre bir felsefesi dili varmış:
" .. Dünyaya en zekiler, hatta en zalimler olduğumuz için değil,
en başından beri ormandaki en deli, en katil orospu çocukları olduğumuz için hükmediyoruz..."

Ben filmi çoğu kişinin aşağıladığından bir tık yukarıda vasat bir zombi filmi olduğunu düşünüyorum.
Beklentisiz izlenirse zombi filmi severler sevecektir....

The Fundamentals of Caring


The Fundamentals of Caring
2016
imdb74

* Yılın sağlık üzerine dramı denilebilir.

Evde bakım üzerine yakın zamanda iki büyük baş yapıt var:
1 - intouchables imdb86 2011

Bu film zengin biri ile avam birinin bakım ile ilgili filmi değil elbet. Burada biraz daha farklı bir denge oluşturulmuş. Çok zeki ama kendi kötü durumuna dair sarkastik yaklaşan ve sürekli bakıcıları kaçırtarak dikkat çeken bir çocuk ve entelektüel eskiden kitap yazmış bir yazar.

Intouchables mizahıyla anlatmak istediğiyle kat be kat iyi bir film.
Bu film ise bizim meşhur ayşecik'in modern hali gibi. Bakıcı'yı zekasıyla kovalamaya çalışan haşarı bir kötürüm çocuk.


* Film boyunca hastalığı ile ilgili yaptığı espriler fena değildi. Bakıcı'nın artık bu yaptıklarına vurdumduymaz davranma sahneleri de komikti. Geri kalanı klişe ama gene de sıcak bir film olmuş.
- Paraliz olmuş bir kuş mu ben mi
- paraliz olmuş bir kuş sürüsü seni yener...

2 - Asgar Fahradi'nin Seperetion - Ayrılık filmi.
Bunun konusu çok daha farklı bir film. Lakin evde bakım içeren bir başyapıt denilebilir.

Hastalığına ironik ve sarkastik yaklaşan komedi tadındaki filmlerden:
As Good As Gets ve 50/50 bu filmden kat kat iyi diyebilirim.

* Yahu böylesine kısa ömürlü bir çocuğa yaşacağı tek ömürde cinsel tecrübe olarak ayrıldıktan sorna geri dönüp koşa koşa yanına gelip dudağa bir öpücük kondurma nedir ya!
Yatalak bir insana profesyonel böyle bir destek verme babında başyapıtmış meğer:
The Sessions... As Good As Gets filmi ile Oscar alan Helen Hunt ablamız da gayet cesurdu bu filmde helal olsun...

Sonuç: izleneybıl... ama gerçekten vaktiniz varsa...

BAKINIZ:
2012 Yılının En İyi Filmleri - Yılın Erotik Filmi SESSİONS

Rahip RAMBO!'su - Silence -



Rahip RAMBO filmi - Silence -
imdb: 75
2016

Hristiyan Propagandası yapan filmdir.
Tamamen kötü niyetli çekilmiş - dincilerin insana bıkkınlık veren mağdur edebiyatlarından biridir.

* Filmin sonu Budist geleneklerine göre ölen ve Hristiyanlıktan çıkmış olan rahibin elinde haç olması gibi saçma sapan bir finali var.


* Beyin yıkadıkları köylü japonlara çelik çomaktan dağıttıkları haçlar için halk kapışırken ve hatta bu din için kendilerini feda ederken bir yandan da yedikleri önünde yemedikleri arkalarında ağırlanan rahipler içlerine döktükleri göz yaşları ile beyaz perdede büyüdükçe büyüttüler gözümüzde...

* Şu film için bir takım bilip bilmeden konuşan kendini aydın sanan bir kesim var:
"Oolm Martin Scorsese filmi Recep İvedik yüzünden vizyona giremiyormuş" falanladı sosyal medyada. Ben bu film karşısında Recep İvedik filmini pamuklara sararım. Böyle ideolojik Trump'ında içinde olduğu bir WASP grubun baskısıyla ve parasıyla çekilen filmi mi gidip sinemada izlemek istiyormuş bu kitle. Misyoneler bu filmin Blueray'lerini kapı kapı incil dağıtır gibi bedava dağırtırlarken siz de araya girer alırsınız bir tane.... İzlersiniz....

Çok kötü bir film değil. Ekstradan çok kötü niyetli bir film.

- İzleme izlettirme -

Örüm Böcek - Andrew Garfield'i de kara listeme aldım.
1 - Hacksaw Ridge (gene Hristiyanlık propagandası)
2 - Silence

* Bir de bu uzak doğulularda full sakal bıyık pek olmuyor. Hıristiyanlaştırmada çok büyük problem yok da Müslüman misyonerler gitseydi büyük hayal kırıklığı yaratabilirdi...

Risen



Risen
2016
imdb:63

* 2016 yılı sinema'da Hristiyanlık propagandasına neden bu kadar asılıyorlar anlam veremiyorum. Dünya'da bir aydınlanma çağı olduğunu düşünürken bu denli din batağına insanları çekmeye çalışmalarında da bir art niyet görüyorum.

Coenler'in 2016'da çektiği:
Hail, Caesar! filmi direk bu filmle testis geçiyor. Ben en çok ona şaşırdım.
http://kilavuzkarga.blogspot.com.tr/2016/12/hail-caesar.html
Acaba önceden bu filimin çekileceğinin haberini mi aldılar. Çok ironik olmuş... Hayır Hail, Caesar! filminden esinlenerek bunu çektilerse - bunu sinema izleyenler adına bir avukatın çıkıp tazminat davası falan açması gerekir...

Boş - yapıtlardan - Hıristiyanlık Propaganda filmlerinden biri... İzlemeyin...

Yılın Overrated Filmi Moonlight

Moonlight
imdb79
2016

Büyük Hayal Kırıklığı Moonlight
Şu film izleme listemde en merak ettiğim 10 film arasındaydı
Zenci varoşu - Uyuşturucu - Babasızlık - Annenin müptela olması - Okul hayatı boyunca eşcinsellikle itham edilmek - seni şiddetin içine doğru sürükleyen bir çevre - ezik bir çocukluk...

* Casting mükemmel... O ezik ve alttan yukarı bakan ve baktığında çakmak çakmak ışık saçan gözler üç oyuncuda da değişmemiş... Filmi gerçekçi kılan da bu bakışlardı bence...

* Tamam çok derin bir mevzuyu çapaksız anlatmış - çekimler düşük bütçeli film için gayet estetik...
Lakin kimse - hiç bir kelam bu filmi bana beğendiremez...
Çok daha beter ve aynı yaşları anlatan bir Lion başyapıtı var...
Elma - Armut diyebilirsiniz...
Dram olarak Hindistan bile bundan daha iyi filmler çıkarmıştır ki bir Başyapıt diyebileceğim Dangal var..
Oturun İran filmi Satıcı'yı izleyin o da ağır dram... Bu film ile vakit kaybetmeyin bence...
Çok ödüllü ve övülen Alman filmi Toni Erdman bir..
Yerli olarak Cem Yılmaz'ın İftarlık Gazoz iki
Bu üç...
Bu yılın en büyük hayal kırıklıkları

The Salesman - Forusande - Satıcı



The Salesman
imdb83
2016

* Yılın orta doğu filmi

* Yılın Hollywood ve Avrupa sineması dışındaki en iyi 5 filminden biri.



* Yılın en iyi dramları arasında... Tam bir baş yapıt...
Karakterlerin iç çalkantıları çok güzel beyaz perdeye yansıtılmış.
Üstelik çok da köşeli karakterler olmaması, uç duygular yaşamamaları, çatışmalar sırasında bile şiddetin tırmanmaması Asgar Fahradi filmlerine büyük estetik katıyor...

7w17n: Cannes Ödüllü - OscarN

* Filim ironik bir başlangıcı var. İran'da geçen bir film. İranlı bir yönetmen. Ve film Casino ve Bar ışıklı panolarının yanması ile başlıyor. İran - Casino - Bar... Neon Lambaları... Beklenmedik bir şey...Derken...  Bunun bir tiyatro sahnesi olduğunu anlıyorsunuz. İran'da Arthur Mille'ın "Bir Satıcının Ölümü" filmini oynayacak bir kumpanya son hazırlıklarını yapmaktadır.

* Asgar Fahradi "Seperation" filminden beri çok sevdiğim ve beğendiğim bir yönetmen. 
Fransız bir yapımcı ile Fransa'da çektiği The Past filmi o yılın en iki Fransız filminden biriydi. Diğeri ise Tunuslu yönetmen Abdellatif Keachiche'nin çektiği gelmiş geçmiş en iyi Lezbiyen filmi olan  "La vie d adele" - "Blue Is the Warmest Color" filmi olduğunu düşünüyorum.

* İran Sineması'nın bu derece Dünya Sinemasında kendine bir yer edinmesinin en büyük avantajı İran hakkında çok şey öğrenmemizi sağlamasıdır. Biz de Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Reha Erdem, Semih Kaplanoğlu... gibi yönetmenleri çektiği dramlar böyle... Türkiye turnusolları... Geçekçi mekanlar ve  hayat kesitleri anlatırlar... Bu yüzden belge gibidirler... 

Bu film'de İran hakkında ne öğreniyoruz:
*   Lokal hayat kadınlarının olduğunu
* Kadınların adliye'de aşağılanmalarından dolayı taciz - tecavüz ve benzeri konularda dava açmaya çekindiklerini
* Tiyatro gibi köklü bir sanatın İran'da dini dogmaların altında nasıl ezildiğini... 
- Arthur Miller'ın satıcı filmindeki şuh kadının oyunda üzerinde havlu ile girmesi gereken sahnede tamamen kapalı olmasının yarattığı ve oyuncuların gülme krizine girdikleri sahne de olduğu gibi ya da sansür ekibinden 10 maddenin 6'ından oyunun geçtiğinin muştulandığı an gibi... -

* İran'da insanların suça karşı bir eğilimleri olsa da öfke konusunda çabuk parlamadıklarını, öfke krizine girmediklerini... Düşünerek hareket ettiklerini...
- Bir karadenizli gibi değiller daha çok bir egeli gibiler olaylar karşısında -
Ya da sistemin insanları bu hale getirdiğini... 

Asgar Fahradi'nin yerelden anlattığı hikayesinde dünyanın farklı ülkelerinin önemli eserlerine ve kendi yerel eserlerine atıflarda bulunacak kadar da entelektüel bir senarist-yönetmen.

* Arthur Miller'ın "Satıcı'nın Ölümü" tiyatro oyunu örneğin filmin göbeğine yerleştirmiş üstat.
Hatta direk Arthur Miller'ın bu çok bilinen eserini oynayan kumpanya filmin yan hikayesini oluşturmakta...

Oyundaki satıcı karakterinin eşine vaat ettiği şeyleri gerçekleştirmemesi ve buradaki karakterin eşini anlayamaması arasında bir takım örtüşmeler var. Lakin hep Arthur Miller'ın bu oyunu için Amerika değişen ekonomisinin ciddi eleştirisi olduğu söylenir. Asgar Fahradi ise filmi ile bence İran'ın kadına bakışını görünürde yumuşak içerikte ise "SERT" bir biçimde eleştiriyor.

























Filmin göndermeler yapıldığı ikinci önemli eser ise:

* İranlı yazar Gholam Hossein Saedi 'nin "İnek" isimli oyununu başrol oyuncusu filmde öğrencilerine anlatıyor. Sonraki sekanslarda ise filme aktarılmış halini öğrencilerine izlettiriyorlar...
Eser köyde yalnız ve ineği ile yaşayan bir fakir adamın ineğinin ölmesi ile şizofrenik bir biçimde ineğe dönüşmesini ahlatıyor.
Oyun ile alakalı öğrencilerinden biri şu soruyu soruyor: "Bir adam nasıl ineğe dönüşür"
Öğretmen çok manidar bir şekilde: "Yavaş yavaş" diyor.
Bu manidar çünkü bu kelamda filmin içini de gönderme yapmış oluyor üstat...
Film boyunca baş rol oyuncumuz karısının sorununu çözemeyeceğini ve hatta çok daha fazla üzeleceğini düşündüğünden ötürü Polise haber vermiyor...  Baş roldeki oyuncumuz dedektif gibi çalışıyor konu ile ilintili. Ve süre uzadıkça öğrendiği detaylardan ötürü çevresindeki insanlara öfkesi "Yavaş yavaş" büyüyor... Filmin sonunda kreşendo tırmanması yavaş yavaş patlamalar yol açıyor...  Ve filmin finalinde en zirveye oturuyor... Kadın yönünden baktığımızda ise olay dizgisi git gide yatışan ve empatiye dönüşen bir yol çiziyor... Başlarda cazgır ablamız olaylardan ders aldıkça daha dışarıdan bakabilen gözlere sahip olmaya başlıyor... Film olaylara bakış açısı babında Kadın - Erkek arasındaki farkı da çok iyi su yüzüne çıkarmış...


Filmin çözümlemeleri çok zekice yazılmış bir soruşturma titizliğinde ve senaryonun zekice akışı ile gerçekleştirilmiş... Öyle kapı dinleme gibi öküzleme çözümlemeler olmadığından ötürü gayet başarılı... Sırf bunu polisiye teması ile bakıldığında bile çok başarılı bulunabilcek bir film...

* Düşük Ritimli filmdir.
Düşük ritimli filmler için hep şu örnek verilir. Bir davulcu - darbukacı için çok zordur düşük ritm'de çalmak. Bir senarist içinde karakterleri ilmek ilmek işlemek öyledir.... Yoksa araba koşturtmak - Baldır bacak göstererek seyiciye vakit geçirtmek - filmin uzun bir sekansını iki kişinin kavgasına ayırmak iş değildir...

Film bir baş yapıttır.
Kesinlikle tavsiye ediyorum.

Queen Of Katwe ve The Dark Horse Dünyanın iki farklı ucundan varoşlardan yükselen satranç hikayeleri


Queen Of Katwe ve The Dark Horse Dünyanın iki farklı ucundaki ülkelerden
Biri Yeni Zellanda diğeri Uganda
varoşlardan yükselen satranç hikayeleri




Queen Of Katwe
2016
imdb73

Yılın amerikan prodüksiyonlu bir başarılı Amerika ve Avrupa dışında konusu geçen Afrika filmi...

* Yılın en iyi Afrika konulu filmi.

* Filmin en büyük mottosu:
"Küçük olanı büyük yapabilen" bir oyundur Satranç

= The Dark Horse ile büyük benzerlikler içeriyor:





The Dark Horse
imdb76
2014

* Yılın bol ödüllü filmi

* Yılın Okyanusya filmi

* Yılın iyi dramları arasında




Disney'in The Dark Horse filminin başarısı karşısında benzer bir başarı hikayesini filme aldığını düşünüyorum.  İki film de azim ve başarı hikayesi barındırıyor. İkisinde de çocuklara doğru alışkanlıkları verme amaçlı sosyal proje yürütenlerin büyük emeklerinin sonucunda satranç konusunda ödüllü ve başarılı bireyler yetiştirmenin gururu beyaz perdeye aktarılmış.
İkisi de gerçek insan hikayesi...

Satranç Sinema'nın göz bebeği olgulardan biri. Sigara'nın görselliğini ve karakter tanıtımındaki üstünlüğünün kullanılması, estetik verilerek alışkanlıkların artmasını tetiklediği konusunda hem fikir olsam da, severim... Ama Satrancın kullanımı çok daha önemlidir.
Bergman'ın Azraili ile satranç oynayan şövalye'si Satranç konusunda ilk akla gelen film.
Sinema'da kimler satranç oynamadı ki, Hanry Potter'dan James Bond'a kadar bir çok karakteri satranç oynarken görürüz... Sinema tarihinin pek çok baş yapıtının kıyısından köşesinden bi damalı tahta ve meşhur taşlarına temas etmiştir.

Satranç tandansı üzerine kurulu filmler ise o kadar çok değildir... Bu iki film bu temada önemli eserlerden olduğunu düşünüyorum.

Lion Movie





Lion
imdb:80
2016

* Yılın Dramı

* Yılın en iyi Hollywood ve Avrupa sineması dışındaki Dünya Sineması filmi

* Yılın Ortak Yapımı (Hindistan - Okyanusya)

* Ağlatan Filmler

28W70N
* 6 Oscar Adaylığı... BAFTA ve Golden Globe adaylıkları...



* Anne - Oğul izlenmesi gereken filmler...

* Filmin sordurduğu bir şey var "Anne sizi doğuran mıdır - büyüten midir?"

- spoiler -
- Kendi çocuklarını yapabilmeni isterdim. Biz sana iyi evlatlar olamadık...
- İstesem çocuk sahibi olabilirdim. Evlat edinmeyi ben tercih ettim. Dünyada zaten yeterince insan var, ben ve John sizin gibi acı çeken çocuklara şans olabilmek, Fırsat verebilmek istedik.

Saroo'nun yaşadığı en büyük travma kaybolmak değil bence... Bangladeş'e kadar gidiyor. Orada çok acımasız bir dünya olduğunu fark ediyoruz. Fakirlik had safhada... Çocukların yattığı metro durakları... Pis polis şefi eşliğinde belki de organ mafyasının çocukları toplaması... Saroo buradan zor kurtuluyor... 



Saroo kaybolduktan sonra çok düzgün insanlarla da karşılaşıyor. Ama hep annesi ve abisini tekrar  görebilme derdine düşüyor. Aslında abisi ile yaptığı tren üzerindeki yaramazlıklar onun güçlü bir çocuk olmasını sağladığını düşünüyorum. Evet çok şanslı ama bu şansını çevikliği ve zekasına da borçlu gibi duruyor. 







* ağır spoiler *
Saroo'nun adı Saroo bile değilmiş. Kendi adını doğru söylüyemediğinden Saroo diyormuş... Adı aslında Şaruuu gibi bir şeymiş..



Google Map aracılığı ile binlerce kilometre öteden annesini bulmak için hafızasındaki küçücük detayları sürekli hatırlamaya çalışıyor... Filmin duygu sömürüsü yapmak ve ağlak filmlerde kullanılan klişeler dışına çıkabilmiş... Milyarlık bir ülkede kaybettiğiniz ailenizi binlerce kilometre ötede aramaya çalışmak. Üstelik tüm bu fakirliği bilip de gittiğiniz uygar bir yaşamda sürekli eskiye takılıp kalmak... Filmin gerçek bir hikaye olmasından çok doğal ilerleyişi sayesine içselleştirip uzun uzun iç çekmemize ve sonunda içimizin parçalanmasına yol açıyor.

Cheers 1. Sezon




Cheers 1. SEZON

 "Sometimes you want to go... ...Where everybody knows your name and they're always glad you came."

Unutulmaz sıcacık bir melodi ile bağlandığımız dizidir Cheers.
"Herkesin sizin adınızı bildiği ve sıcacık selamladığı bir yer olsun istersiniz diil mi?" Cheers öyle bir yer işte.



Mizah olarak her karakterin kendine ait bir mizah üslubu var. Bir palyaçonun olmadığı herkesin


Dizi genelde bir "GAG" ile başlıyor ve sonra çok sevilen müziği giriyor. Topu topu 15 dakka'da hr şey olup bitiyor. Dram ağırlıklı bölümleri de var.


kendine özgü mizahının olduğu bu sit - kom tam bir avangart yapım. Tek bir palyaço'nun ya da başrol komedi oyuncusu çevresinde dönem komedilerden değil.


Koç: Dizinin stupidi palyaçosu. Aptallık mizahının zirvesinde gezinen biri. O kadar çok koç denmiş ki kendisine gerçek adını bile bilmiyor. Çirkin ama başarılı bir kızı var. Yalnız birisi. İzin gününde bile geliyor. Genel'de "Norm" bara girdiğinde onun espri yapması için dişi bir söz söylüyor. Ve Norm yapıştırıyor cevabı.
Unutamadığım esprisi:
- Koç senin izin günün yok mu? Hep buradasın...
- Perşembeleri benim izim günüm...
- Eee Perşembeleri de buradasın.
- Evet ama o gün daha yavaş çalışıyorum...


- Koç ilk basketbolu kimler oynuyormuş biliyor musun?
- Maya'lar
- Vayyy koç nerden biliyorsun?
- Bir Maya'lı anlatmıştır büyük ihtimalle.

Koçun bir kitabı yıllardır okuduğunun ortaya çıkması.

MS olan hastanın MIT'de PhD  mi yapmış
Koç: Bakın ben anlamayayım diye kısaltma yapıyorsanız dışarı çıkabilirim.


Cliff:  Çok orjinal bir karakter aslında. Gereksiz bilgilerle ve şehir efsaneleri ile dikkat çekmeyi seviyor. Koç ile muhabbetleri çok komik. "Ağaç devrilirken çıkardığı sesi kimse duymamışsa o ağaç devrilmemiştir" tartışması çok komikti. Kimse görmediyse nereden bileceksin Cliff o ağacın devrildiğini...

Carla: En sert mizaha Carla sahip. Hayatın sillesini yemiş ama bir yandan da gününü yaşayabiliyor. Çok çocuğu var. Onlar aradıklarında ben sizin asıl anneniz değilim falan bile diyebiliyor. Dizinin esas kızına sürekli taktığı lakaplar (çırpı bacak - entel tavuk) gibi arada güldürebiliyor.

En sevdiğim esprisi: 1 sent bahşiş mi? İlk FERRARİ'me senin adını vereceğim.

Norm: Evlidir. Eşini hiç görmeyiz ama sürekli eşinin niye yanında olmadığına dair iğrenç bir espri yapar.
- Hayat nasıl norm.
- Yatakta eşinle basılmak gibi...

- Sana bir bira resmi yapabilir miyim Norm!
- Gerek yok, neye benzediğini biliyorum. Ama bana bir bira doldurabilirsin...

- Çok erken bir saat değil mi?
- Bira için mi?
- Hayır. Böyle salak sorular sormak için!





Dizinin en büyük defekti bana göre "AŞK"
Çok gereksiz bir gerilim ve dram yüklüyor.
Devamlılık için kullanılıyor ama bence çok gereksiz.
Bir avantajı var. Dizi zaten skeç skeç ilerliyor.
Bu biraz diziye akış sağlamış.




Dizinin en büyük çatışması:
Diane ve diğerlerinin arasındaki entellektüel tartışmalar.
Bir tarafın ağır snop olması da diziye bir tat getirmiş. Bir de böylesine donanımlı birinin garsonluğa düşmesi de belki izleyicinin duygularını okşuyor olabilir.

Nostalji sevenler için.
İlk sezonda en komik bölümler:
9 puan verdiğim 4. Bölüm
9 Puan verdiğim 7. Bölüm
10 Puan verdiğim 8. Bölüm

8. Bölüm: Sam iki garsonu Carla ve Diane'i aralarındaki husumeti azaltmaları için bar'ın kapanış saatinden sonra bir süre oturup konuşmalarını ister.
Carla bomba bir içki hazırlar. Ve büyük bir yalan söyler. Sonra olaylar gelişir...




Passengers




Passengers
imdb:70
2016

* Yılın Romantik Dram Bilim Kurgusu

* Tasarımları iyi senaryosu vasat bilimkurgular




* Bazı filmler vardır fragmanı çok etkileyicidir. Sizi sinemaya sürükler. Ama sonra filmin o kadar da muhteşem olmadığını görür ve hayal kırıklığına uğrarsın... Film iyidir ama bu hayal kırıklığı puan kaybettirir...

Filmin en güzel sahnesi Arcturus'dan geçerlerken hayranlıkla seyretmeleri oldu.
Yer yer uzay görüntüleri filme büyük estetik katmış.







Spoiler: Film'de 2,5 kişi oynuyor
Andy Garcia'da afişe adını yazdırmış... Bu nasıl bir aymazlıktır kardeşim!

* Yılın çerezlik izleneybıl eli yüzü düzgün ama başyapıt olmaktan çok uzak filmlerinden.

* Bu tür bilimkurgular artık yerçekimi konusundaki cevabı tamamen çözmüş durumdalar. Bir eksen etrafında dönerek giden uzay gemileri yapıyorlar bilim kurgularda. Bu sene böyle gezegen yapmışlardı Star Trek'te...

* Filmin optimist cevaplar konusunda harikalar yaratan bir de android garsonu vardı.
Gerilimi yumuşatma adına sabun köpüğü mizah yüklemişler ona...

Filmin en etkileyici sekansının olduğu havuz platosu:




 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Maxi Box Office - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger